-Topyekûn insanlığın medyûn bulunduğu Rasûl-ü Ekrem’i, kendi kâmet-i kıymetine uygun bir vilâdet günü, vilâdet haftası, vilâdet ayı ile tes’îd edemedik.. tes’îd etmek bir yana, O’nun kapı kullarına gösterilen alâka ölçüsünde O’na karşı ta’zimde bulunamadık. Aylar, yıllar ve asırlar boyu O’nun için şehrâyinler tertip edilse, her gece O’nun için yüzlerce, binlerce naatlar okunsa, yine O’nun hakkı ödenemez ve O’nun için bir şeyler yapıldığı söylenemez.
-Herkesin kendi hissini yine kendi üslubuyla seslendirmesine itiraz etmemek gerekir.
-Mevlid Kandili’yle alâkalı programlarda, mantık ve muhakeme his ve heyecan ile birleştirilerek hem akıl hem de kalb doyurulmalıdır. Ne var ki, bugün bunu başarabilecek gönül insanlarının sayısı pek azdır ve aklını kalbine kurban etmiş Peygamber âşıklarına her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.
-Hayatım boyu en çok üzüldüğüm şeylerden biri Allah Rasûlü’nün huzuruna vardığımda oracığa düşüp ölmeyişimdir.
-Kutlu Doğum programlarının muhtevası nasıl olmalıdır? Orada hangi mevzulara yer verilmelidir?
-Mevlid Kandili’ni hususiyle fert planında gerçek bir dirilişin başlangıcı olarak değerlendirmenin vesileleri nelerdir?
-Gelin, hiç olmazsa o gece bir Ebu Bekir olalım ve Allah Rasûlü’nü memnun edelim!..
-İnsan ne yapıp etmeli, Mevlid’i her sene daha farklı duymaya çalışarak, Allah Rasûlü’nün vilâdeti münasebetiyle bir kere daha doğmalıdır.
-Müşfik Nebi, çoğu kez adının anıldığı yeri mevcudiyetiyle şereflendirir; hele Peygamber sevgisiyle gönüllerin yumuşayıp gözlerin yaşardığı meclislerde O’nun olmaması düşünülemez.
-Rehber-i Ekmel (sallallahu aleyhi ve sellem) her yerde birliğinin başında...
FETHULLAH GÜLEN (bam teli)